DOLAR 32,2756 -0.01%
EURO 35,1153 0.06%
ALTIN 2.476,180,42
BIST 10.414,310,91%
BITCOIN 21432240.63717%
Çankırı

PARÇALI BULUTLU

SABAHA KALAN SÜRE

95 okunma

Demokratikleşme Bağlamında 15 Temmuz Direnişinin Önemi

ABONE OL
14 Temmuz 2021 19:48
0

BEĞENDİM

ABONE OL

FETÖ hain darbe girişimine karşı 15 Temmuz Gecesi yaşanan o şanlı direniş, bu bilinç ve ruhla yoğrulmuştur. 15 Temmuz Direnişi, yeni anlayışla bilinçlenen milletin, ‘Bu devletin sahibi biziz, onu koruyacak ve yüceltecek de biziz’ demesinin somutlaşmış ve ete kemiğe bürünmüş halidir.

25 Ekim 2016 tarihli ve 6752 sayılı Kanun ile Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda değişiklik yapılarak 15 Temmuz günü Demokrasi ve Milli Birlik Günü ilan edilmişti.

Çankırı Valiliği tarafından organize edilen programlar kapsamında 100. Yıl Kültür Merkezi’nde konferans düzenlendi. Çankırı Karatekin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gürbüz Özdemir tarafından ‘Demokratikleşme Bağlamında 15 Temmuz Direnişinin Önemi ve Anlamı’ anlatıldı. Konferansa Çankırı Valisi Abdullah Ayaz, ÇAKÜ Rektörü Prof. Dr. Harun Çiftçi, Emniyet Müdürü Yılmaz Delen, Rektör Yardımcıları, üniversite personelleri ve Çankırı bürokrasisi katıldı.

Konferansın açılış konuşmasını gerçekleştiren ÇAKÜ Rektörü Harun Çiftçi, demokrasiye karşı yapılan girişimlerin her zaman boşa çıktığını ifade etti. Tarih boyunca bir çok. Girişim olduğunu fakat bunların hepsinin bertaraf edildiğini söyledi. Rektör Çiftçi daha sonra sözü günün anlamını ifade etmesi için  Doç Dr. Gürbüz Özdemir’e bıraktı.

28 Şubat Post-modern Darbesi ile kesintiye uğradı

Türkiye’den de misallere değinen Özdemir, ”Bu noktada Türkiye ve Türk insanının durumu nedir? Sorusunu sorup Türkiye’ye geçecek olursak; Öncelikle kendimize haksızlık yapmayacağız, dedik. Zira bu bir süreç. Bu süreçte Türkiye’de de dalgalar söz konusu. Ayrıntıya girmeyeceğim. Ancak her bir demokratikleşme çabasını bir ters dalga kesmiştir. Burada ters dalga darbelerdir. Örneğin 1946’da başlayan ve 1950 seçimleriyle netleşen çok partili hayat ve onun oluşturduğu demokratik ortamı, 1960 Darbesi tersine çevirmiştir. Darbenin oluşturduğu ortam, sonuç itibariyle 60’lı ve 70’li yıllarda Türkiye’ye kaos getirmiştir. 1960 sonrası dönemde demokrasi istikametinde yürütülen çabalar ise,  bu sefer 12 Eylül darbesi ile kesintiye uğradı. Sonrasında oluşmaya başlayan demokrasi ortamı, bu sefer 28 Şubat Post-modern Darbesi ile kesintiye uğradı.

Bu kesintilerin, millete rağmen onun istememesine rağmen olduğu herkesçe bilinmektedir. Ancak millet birşey yapamamıştır.Dolayısıyla demokrasiyi kesintiye uğratan ve sosyal bünyeye zarar veren müdahalelerin (darbe vb.) özünde, halkın iradesini olumsuzlayıp seçkinlerin seçkinliğini ikame edebilme çabası vardır. Ancak “halk”ın etkin olmadığı tüm süreçler, neticesiz kalmaya mahkûm olmuş ve yeni demokrasi rüzgarı esmiştir. Tam bu noktada benim tespitim, Türk milleti lider merkezli bir siyasi kültüre sahiptir. Lider ve yöneticiler, hem milletin değerlerine saygılı ve hatta bağlı hem de milletin lehine dik duran bir niteliğe sahipse, millet özgüvenle ben varım diyebiliyor ve ölümüne gidiyor. Egemenliğin ve demokrasinin kaynağı ve devletin sahibi «halk/millet»tir. Bu nedenledir ki; demokrasi düşüncesi ve kültürünün sürekliliğini sağlayan demokratikleşmenin merkezinde, demokratik kişiliğe sahip bilinçli vatandaşlar topluluğu yani “halk” vardır.” diyerek halkın olayla üzerindeki etkisini vurguladı.

İstikamet çizen vesayetçiler değil bizzat kendileri olduğu bilinci artmıştır

Konuşmasının devamında Gürbüz Özdemir, ”Türkiye’de demokratikleşme sürecinin her bir aşamasında; halktaki demokrasi bilincinin güçlenmesine ve egemen olmasına karşı darbeler süreci baltalamıştır. Adeta Türkiye’de «meşru» bir darbe geleneği oluşmuştur.2000’li yıllara geldiğimizde dahi özellikle 27 Nisan e-muhtırası darbeci geleneğin bitmediğini açıkça göstermiştir. Ancak bu nokta hesap edilemeyen bir durum vardı.Millet ve milletin temsilcileri, artık iradesine sahip çıkmaya başlamıştı. Dolayısıyla 27 Nisan e-muhtırasına karşı gösterilen irade ve duruş, hem Türkiye’de yeni bir döneme girildiğinin göstergesi olmuş, hem de 15 Temmuz direnişinin alt yapısını hazırlamıştır.Bu yeni dönemin kapısını açan ise, milletin değerleriyle barışık olan ve millete tepen bakan vesayetçi anlayışa dur diyen bir devlet anlayışının ortaya çıkması olmuştur. Bu anlayış, 27 Nisan e-muhtırasına karşı temsilcisi olduğu milletin lehine dik durmuş ve milletin hakkını korumuştur. Böylelikle millette, egemenliğin, iktidarın ve dahi devletin gerçek sahibinin, kendisine istikamet çizen vesayetçiler değil bizzat kendileri olduğu bilinci artmıştır. Millet, yaşanan sorunlardan kurtulmak için, örneğin askere değil halkın ve demokrasinin güçlendirilmesine ihtiyaç olduğunun farkına varmıştır. İşte FETÖ hain darbe girişimine karşı 15 Temmuz Gecesi yaşanan o şanlı direniş, bu bilinç ve ruhla yoğrulmuştur. 15 Temmuz Direnişi, yeni anlayışla bilinçlenen milletin, «bu devletin sahibi biziz, onu koruyacak ve yüceltecek de biziz» demesinin somutlaşmış ve ete kemiğe bürünmüş halidir. Diğer bir ifadeyle egemenliğin, iktidarın ve devletin gerçek sahibi olduğunun bilincinde olan milletin, irademle seçtiğim ve beni temsil edenleri «size yem etmeyeceğiz», «astırmayacağız» ifadelerinin hayata geçmiş şeklidir. Yani önceki darbelerdeki çaresizliğinden kurtulmasıdır.Millet olarak 15 Temmuz öncesi oluşmuş olan demokratik kıvam ve sahip olunan demokratik kişilik, o gece demokrasiyi kesintiye uğratan ters dalgaların iç ve dış dinamiklerini geçersiz kılmıştır. ” dedi.

Tek ölçüt “devlete bağlılık” olmalıdır

Konuşmasının son kısmında ise Doç Dr. Gürbüz Özdemir, ”15 Temmuz gecesi ortaya konulan demokratik iradeyle, Türk demokrasisi, artık yeni bir döneme girmiştir.  En önemlisi de bu irade, Türk demokratikleşme tarihi içerisinde halkın artık edilgen değil, bizzat etken olduğunun ifadesi olmuştur. Türk demokratikleşmesinde ileri bir dalgasının sembolü olan 15 Temmuz Direnişi,  artık siyasete yön verenlerin seçkincilerin değil, demokrasinin gerçek sahibi olan halkın bizzat kendisi olduğunu göstermiştir. Bu yönüyle 15 Temmuz iradesi, Tük demokrasisi adına umutları güçlü bir şekilde yeşertmiş ve demokratikleşmenin en güçlü ve ideal yolunun, evleviyetle söz konusu demokratik kişiliği inşa etmekten geçtiğini ispat etmiştir. Bu bağlamda önemli bir nokta; Osmanlı’dan günümüze devleti ele geçirme meselesi belirgin şekildedir. Tüm farklı kesimler/ideolojiler açısından, devleti ele geçirmek asıl hedeftir ve bunun en kestirme yolu ise darbedir. Kesimlerin farklı olması ise esasen sanaldır. Zira hepsinin arkasındaki güç her zaman aynı olmuştur. FETÖ, öncekilere göre farklı gibi gözükse de bu anlayışın dışında değildir.  Aynı zihniyetle hareket ederek ve aynı güçlere dayanarak devleti ele geçirmeye çalışmıştır.Hangi zihniyette olursa olsun, siyasi tarihimiz boyunca devleti ele geçirip diğerlerine dünyayı dar etme anlayışı, her zaman çok tehlikeli sonuçlar doğurmuştur. Oysaki millet ve onun somut şekli olan devlet ise bütün renklerin uyum içinde bir arada olduğu kuşatıcı bir bütünü ifade eder. Dolayısıyla farklı aidiyet ve kimliklerin devlette yer edinmesinin önünde engel olunmamalı. Bu süreçte hukuk ve liyakat dışındaki tek ölçüt “devlete bağlılık” olmalıdır. Bu durum devlete olan güveni  tazeleyecek, demokrasi, hukuka ve devlete olan bağlılığı güçlendirecektir. ” sözlerine yer verdi.

Konferansın sonunda Çankırı Valisi Abdullah ayaz tarafından konuşmacı Doç Dr. Gürbüz Özdemir’e hediye takdim edildi.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP